Mutlu Olmak için…

Kim istemez ki mutlu olmayı? Kim istemez ki hep keyifli yaşamayı? Aslında bu tamamen sizin elinizdedir. Mutluluğu da mutsuzluğu da siz seçersiniz.

Yaşam içinde yaptığınız seçimler onu ya size getirir ya da onu sizden kaçırır. Mutluluğu ürkek bir kuş gibi düşünün. Elinize konduğunda onu ürkütecek bir davranış yaparsanız avcunuzun içinde durmaya devam mı eder yoksa bir anda uçar mı, ne dersiniz? Uçar elbet değil mi?

İnsanlar almayı severler. Aldıkça mutlu olacaklarını düşünürler. İnsanoğlu mala düşkündür, onlar haksız kazanmaya düşkündür, onlar yalan söylemeye pek meyillidir, onlar nifak sokmayı sever, onlar yıkmayı, kırmayı, ayrılıkta olmayı severler. Eğer ona verilenlerde, onun menfaatine gelen, onun hayrına olacağını düşündüğü bir şey almıyorsa o mutsuzdur. Bütün bu meyilli olduğu şeyler aslında onun mutsuzluğunun da yegane sebepleridir. O halde insan mutluluğa nasıl varacak da onu sıkı sıkı tutacak ve kaybetmeyecek?

Pek bir zor görünüyor değil mi? Aslında çok kolay. Düşkün olduklarımızı değiştirivermek buna yeter. Almayı değil vermeyi deneyeceğiz öncelikle. Verirken karşılık almayı unutarak, gönülden isteyerek ihtiyaç olanı vermeye özen göstermeliyiz. Çünkü verdiğimiz olmadıkça aldıklarımızla mutlu olamayız. İnsan mutlu olabileceğini sansa bile bu sadece büyük bir yanılgıdır. Nice güzelliklere hiç emek sarf etmeden sahip olanlar var çevremizde. Sahip olmayanlarımız için onlar sanki mutluymuş gibi gözükür insana. Bu düşünceler onların iç dünyalarını bilmediğimizden kaynaklanır. Bana danışan öyle insanlar var ki dışarıdan bakan bir göz çok rahat yanılır bu görüntüden. Şu zannetme durumunu bir bırakalım önce, peşin kararlı olmaktan vazgeçelim. İhtiyaç olanı, ihtiyaç olan zamanda, ihtiyaç kadar, hiçbir karşılık beklemeden, gönülden isteyerek verme çabasına girelim. Derhal göreceksiniz ki gönlünüzde bir serinlik, bir ferahlık başlayacak. Kendimizi daha huzurlu hissettiğimizin farkına varacağız.

Bilgili bir şekilde vermek önemli olduğundan karşımızdakinin hayrını düşünerek verebilmek için, önce onu tanıyacak, onun hakkında bilgimizi derinleştirme çabası içerisine gireceğiz. Vereceğimiz her ne olursa olsun, verilecek can, her ne olursa olsun, önce onu tanımak gerek. Örneğin birçok lokantada yemek yerken masanıza yaklaşan bir kedi, bir köpeğe çok kez şahit olmuşsunuzdur. Onlar kendilerini anlayacak ve gerekeni, ihtiyaçlarını onlara verecek olanın yanına gelirler. Burada diğer kişilere uygulamalı bir ders verilecektir. Çünkü o masada ya da en yakın gözlem yerinde olan masada oturan insanlar bu dersi alabilecek en uygun kişilerdir. Halden anlayan bir insan ve ihtiyaçta olan bir hayvan. Senaryo işlemeye başlar ve çevrelerindekilerin gözünün önünde uygulamalı güzel bir ders küçücük bir zaman içerisinde oluşu verir. Bir gün sizin yanınıza geldilerse öğretici siz oldunuz demektir çevrenize. İşte bundan mutluluk duyun. Onlar hiç yanılmazlar. Doğru kişiyi mutlak bulurlar. Anlamlı gözlerle rol arkadaşlarına bakmaya başlarlar. Seçilen kişi yediklerinden mutlaka verir. Onlara bir iki lokma bir şeyler verildiğinde kimi zaman yerler kimi zaman sadece koklarlar ve bırakırlar. Aslında onlar da öğretilecek dersin bir parçasıdırlar. Eğer yedilerse beliiki açtırlar, eğer yiyeceği kapıp götürdülerse mutlaka yavruları vardır, onlara taşıyorlardır. Eğer yemedilerse verilen onların ihtiyacı değildir. Belki de sadece susamıştırlar veya sadece bir sevgi dokunuşuna ihtiyaçları vardır. İşte bu küçük olay gözlemekte olanlara harika bir derstir. Bu dersler biri birini izler durur.

İnsan ilişkilerinde de durum pek farklı değildir. Aç olana bir lokma ekmek, susuz olana bir yudum su yoksa sevginizde bu türden derslerle çok karşılaşacağız demektir. Hayat bize mutluluğumuzun beli ki yollunu göstermek istemektedir. Hayat okulu bir dersi öğretmek üzere en ağır konudan hiç başlamaz. Yani bizi önce açlıkla sınayarak bir lokmanın kıymetini öğretmez. En küçük, en basit konularla derslere başlar. Bütün bu küçük dersler bizlere iyiliği, bilgiyi, sevgiyi, doğru seçimleri ve bu uğurda emek harcamayı gerekli kılar. Bunları hayatlarında umursamayanlarımız ne yazık ki çoktur. Ama bilin ki derslerin tekrarının sonu da yoktur. Öğreninceye kadar bizlere bu küçük senaryolarla tekrar tekrar gösterilir. Bu mizanseni sadece bir küçük örnek olsun diye anlattım. Hayvanların rolünün insanlara gelişmelerinde ve mutluluk yolunu açmada kılavuzluk olduğunu belirtmek için anlattım.

Vermeyi öğrenenlerimiz mutlaka mutluluğu bulurlar. İşte bu noktada o canım kuşu avuçlardan kaçırmamak için iyilik, doğruluk, çalışma, bilgi ve sevgi ipiyle onu sıkıca bağlamak gereklidir. Ki bir daha mutsuz kalmayalım o acı açlığa düşmeyelim diye. Çünkü vermenin sonu yoktur. Hayatımızın her günü 5 basamağa sıkı sıkıya bağlı yaşayanlarımız bir mutluluk sebebi ile karşılaşırlar. Verin durmayın verin ama doğru verin, ama isteyerek gönülden verin, ama düşünerek bilgiyle en ihtiyaç olanı bulun da verin, vermek için çalışın durmayın çalışın. Göreceksiniz ki hayat sizler için bambaşka güzelliklerle dolu olacak mutluluk kuşu da avucunuzda kalacaktır.

Hep Sevgiyle Kalın…

Uzman Psikolog

Ali Rıza Tanaltay

One Comment

  1. Pingback:keto wings

Comments are closed.

START TYPING AND PRESS ENTER TO SEARCH