yapay zeka terapi yapabilir mi

Yapay zeka terapi yapabilir mi?

Yapay zekâ artık hayatımızın her alanında. Bir zamanlar sadece filmlerde gördüğümüz bu teknoloji, bugün cebimizde taşıdığımız telefonların içinde bize yol tarifi yapıyor, alışveriş önerileri sunuyor, hatta yazılar yazıyor. Günlük hayatımızda bu kadar yer eden bir teknolojinin ruh sağlığı alanına da girmesi kaçınılmazdı. Son yıllarda “yapay zekâ ile terapi” kavramını duymaya başladık. Peki gerçekten bir makine, bir uygulama ya da bir algoritma, bir insanın ruhuna dokunabilir mi? Daha açık bir ifadeyle: Yapay zeka terapi yapabilir mi ?

Son zamanlarda ‘Yapay Zeka ile Psikolojik Destek’ başlıklı bir çok yeni uygulama üretildi. Bu uygulamalar günün her saati yanınızda olabiliyor, duygu durumunuzu takip edebiliyor, hatta size nefes egzersizleri öneriyor. Bazı kişiler için bu uygulamalar, özellikle anlık destek ve yönlendirme konusunda faydalı olabilir. Üstelik 7/24 ulaşılabilir olmaları, ekonomik olmaları ve anonim bir şekilde kullanılabilmeleri, onları cazip hâle getiriyor. Ancak burada önemli bir ayrımı hatırlatmak gerekir: Bu uygulamalar terapi yapmaz. Sadece terapiye benzer bir çerçeve sunar, yani bir çeşit psikolojik destek simülasyonu gibidir.

Gerçek bir psikoterapi süreci, çok daha derin ve insani bir yolculuktur. Terapi yalnızca “iyi hissettirmek” değildir. Hatta çoğu zaman, tam tersine kişiyi kendiyle yüzleştiren, konfor alanının dışına çıkaran bir süreçtir. Danışanın geçmişteki deneyimlerini bugünkü hayatıyla ilişkilendirmesini, bilinçdışında kullandığı savunma mekanizmalarını fark etmesini, duygularını tanımasını ve dönüştürmesini sağlar. Bu noktada altını çizmek gerekir: Terapi, sadece “iyisin, güzelsin, harikasın” demek değildir. Bir terapist, danışanını pohpohlamak için değil; onun gelişimini desteklemek, farkındalık kazandırmak ve bazen de yüzleşmesine eşlik etmek için oradadır.

Bilimsel araştırmalar yıllardır aynı gerçeği gösteriyor: Bir terapi sürecini etkili kılan en önemli faktör, kullanılan teknikten çok, terapist ile danışan arasındaki ilişkidir. Bu ilişki literatürde “terapötik ilişki” olarak geçer ve güven, empati, sınırlar ve karşılıklı samimiyet üzerine kuruludur. Terapötik ilişkide danışan, ilk kez biri tarafından gerçekten görülmüş ve anlaşılmış olma deneyimini yaşar. İşte tam da bu nedenle bir algoritma, bir uygulama ya da bir robotun yerini bir insanın kalbi, zihni ve sezgisi tutamaz.

Terapi sürecinde çok önemli olan bazı dinamikler vardır: danışanın terapiste geçmiş ilişkilerinden duygular yansıtması (aktarım), terapistin danışana yönelik hisleri (karşı aktarım), savunma mekanizmalarının keşfi, duygusal regülasyonun desteklenmesi… Bunların hiçbiri yalnızca bilgiyle yürüyemez; insanî bir sezgi, empati ve duygusal eşlik gerektirir. Bir yapay zekâ, ağlayan bir danışana “veri” üzerinden yanıt verebilir; ama gözyaşlarının ardındaki hikâyeyi duyup, sessizce yanında durmayı, o duyguyu birlikte taşımayı bilemez.

Bütün bunlar, yapay zekânın tamamen faydasız olduğu anlamına gelmez. Aksine, teknoloji terapiye destek olabilir. Örneğin, seanslar arasında danışanın duygu durumunu takip etmesine yardımcı olabilir, farkındalık egzersizlerini hatırlatabilir ya da duygu günlüğü tutmasını kolaylaştırabilir. Ancak yönü gösteren, anlamlandıran ve yolculuğa eşlik edenin bir insan olması hâlâ çok değerlidir.Sonuç olarak, yapay zekâ hayatımızda birçok şeyi kolaylaştıracak, belki de gelecekte çok daha insansı görünecek. Ama ruh sağlığı söz konusu olduğunda mesele yalnızca bilgi değil, “duygu”dur. Terapi, sadece konuşmak değil; duyguyu taşımaktır. Sadece teknik değil, bağ kurmaktır. Ve bu bağ, hâlâ – ve muhtemelen uzun bir süre boyunca – yalnızca insanlar arasında kurulabilecek bir şeydir. Çünkü insan ruhu, en çok başka bir insanın anlayışıyla iyileşir.

Psikolog Rana Akkaya

START TYPING AND PRESS ENTER TO SEARCH