Korkularımızdan Özgürleşmek

Korku sizi hakikatlerden uzaklaştırır: Korku insanın gerçeklerden kopmasına sebep olan olumsuz bir davranıştır. Hakikatlerden uzaklaşmaksa bizleri yalan veya yanıltıcı bir senaryonun içerisine sokar.

Kişi tahayyülünde olmadık ve gerçek dışı bir senaryoya sürüklenir. O senaryoyu da kendi kafasında yazar. Gerçek dışı bir hikaye yaratır ve gereksiz yere kendisini yorar. Bu hikayenin içerisinde başına gelmesi kesinlikle mümkün olmayan sahneler bile vardır. Örneğin günümüzde çok yaygın olarak karşımıza çıkan “Panik Atak” vak’alarında bunu rahatlıkla görebiliriz. Panik Atak Vak’aları kalpleri hızla atmaya başladığında hemen kalplerinde bir problem olduğu endişesine kapılırlar ve çevrelerindeki dostlarını da heyecanlı senaryolarının içerisine sokarlar ve doğru hastanelerin acillerinde soluk alırlar. Duruma vakıf bir doktor ile karşılaştıklarında kendilerini güvende hissederler. Ve yavaş yavaş kalp çarpıntıları azalır. Zaten bu süreçler maksimum bir saat kadar sürer. Onlar evlerinde bile kalmış olsalar bu bir saatlik sürenin içerisinde düzeleceklerdir. Fakat düşüncelerinin oyununa kurban olurlar ve kalp krizi geçireceklerini, evde kalırlarsa ölebileceklerini bile hayal ederler. Evhamlı ailelerde görülebilecek bir örnekte şu olabilir: Küçük kedicik ile oynayıp onun patileri yüzünden elleri çizilen çocukları için kuduz olacak endişeleri doğar ve çocuklarını kaptıkları gibi aşı yaptırmaya koşarlar. Bu örnekleri öyle çok çoğaltabiliriz ki şaşarsınız. Olmadık korku senaryosu kurbanı olan bir çok “Fobi” diye isimlendirdiğimiz korkular vardır.

Bu gibi durumlarda kendi düşüncelerimizi kafamızda taşımak, endişe verici kaygıların devamlı artması demektir. Örneğin elinizde 150 gr. Ağırlığında bir bardağı tuttuğunuzu düşünün. İlk başta bu bardağın ağırlığı bizim için yok denecek kadar azdır ve bizi rahatsız etmez. Fakat bardağı tutmaya devam edersek bırakmadığımız sürece bardağın bizim algımıza dayalı ağırlığı artar. İki üç saat boyunca bardağı tutmaya devam edersek kaslarımız iyice kasılır ve tutamaz hale geliriz. Aslında bardağın ağırlığında 3 saat sonra hiçbir fark olmamıştır. Yine aynı ağırlıktadır fakat biz onu tutmaya devam edemeyiz. Bu küçük örneği hiç unutmayın. Çünkü düşüncelerimizin de hiçbir farkı yoktur. Onları kafamızda tuttuğumuz sürece ağırlıkları ve bize olan etkileri artacaktır. Bardağı bırakırsanız nasıl kolunuz rahatlarsa, o size kaygı verici düşünceleri aklımızdan çıkarttığımız zaman da aynı iş olur ve biz bir anda rahatlarız. Ne zaman kaygı, korku endişe verici duygu ve düşünceler içerisinde olduğunuzu fark ederseniz o anda bırakın o düşünceleri ve kendinizi bir başka işe verin. Göreceksiniz nasıl rahatlayacak hayatınızı nasıl kolaylaştıracaksınız. Bu panik atak dertlerinden nasıl bir çırpıda kurtuluvereceksiniz.

Size engel olan korkudur: Yaşamla kontağınızı koparır, sizi güzel ve iyi düşüncelerden uzaklaştırır. Huzur içinde yaşamanıza engel olur. Ne kazandırır ki: “Hiçbir şey.” Öyleyse neden kendimizi korkular içerisinde kaybedelim. Hayatın güzelliklerini yaşamak varken neden sıkıntıyı, derdi, kederi sırtımıza yükleyelim. Siz gelin korkuların size engel olmasına izin vermeyin. Fark ettiğiniz anda bırakın. Aklınızı özgürleştirin. Huzuru, rahatı seçin. Unutmayın ki seçim yapmak sizin özgürlüğünüzdür. Çünkü bizler akıl denilen bir özgürlüğe sahibiz. Onun kontrolü de tamamen bizim elimizde. Akıl en önemli ve hür yanımızdır. Onu düşüncelerle yönetmek bizim elimizdedir. İyiliklere de kötülüklere de kullanabiliriz. Kötü düşünceler kime ne kazandırdı? Hiçbir fayda sağlar mı? “Hayır”. O zaman neden iyi düşünceler ile dolu olmak dururken kötüyü düşünür insan? İyi şeyleri düşünün, iyilikleri düşünün, iyi olmayı düşünün. Göreceksiniz hayatlarınız nasıl güzelleşecek ve huzur, mutluluk gönlünüzü nasıl ferahlatacak.

Korkaklık size enerji kaybettirir: Hani bazen insan olmadık bir anda başından aşağıya bir kaynar suyun boşaldığını hisseder ya. Bir anda bütün enerjinizin sanki toprağa aktığını hissedersiniz ya. İşte bir ani korku, ani şok zamanlarında yaşadığınız böyle bir durumdur. Vücudunuz kesilir, adeta bitkin hale düşersiniz. İşte o anlar enerjinizi kaybettiğiniz, vücudunuzun tüm gücünü kaybettiğiniz anlardır. Yığılır kalırsınız. Nasıl bir pil kısa devre olduğunda boşalır öyle. Vücutlarımızda bir pil gibi enerji saklar. Biz bu vücut pilimizi aslında gece uykularımız sırasında şarj ederiz. Onun için her gün yeni güne enerjik başlar sonda yavaş yavaş bu pili harcar akşam olduğunda yine kendimizi yorgun hissederiz. Yine uyumak ister bu yaşam pillerimizi doldururuz. Enerjinizi kaybettiğiniz durumlarda aynı uykudaki gibi bir yere uzanın. Gündüz ise avuç içlerinizi göğe, gece ise avuç içlerinizi yere dönük şekilde tutun. Düşünceleri kafanızdan boşaltın ve hiçbir şey düşünmemeye gayret gösterin. Gözlerinizi kapatın birkaç kez derin nefes alıp birden boşaltın. Kısa bir zaman içerisinde kendinizi iyi hissedecek enerjinizin adeta yeniden dolduğunu fark edeceksiniz. Böylelikle güne yeniden girecek, kaldığınız yerden aynı neşe ve canlılıkla başlayabileceksiniz. Ve rahatlayacaksınız. Ne basit bir metod. Deneyin sonuçlarını görecek şaşıracaksınız.

Siz sıkıntıdan ve korkunuzdan kendinizi ayrı tutunuz. Çünkü ikisi sizi gerçekten bağlayacaktır: Öyle olmaz mı gerçekten. Bir anda insan hem çevresi, hem yaşadığı her neyse onu, bu hallere düştüğünde bırakıverir. Sadece onu sıkan neyse ya da korktuğu bir tek onu düşünür. Hani 150 gr.lık bir bardak vardı ve gittikçe ağırlaşıyordu. Bu tür olumsuz düşüncelere aklınızda prim vermemeye onları kafamızda tutmamaya çalışmalıyız. Bırakın gitsinler. Zaten gerçeklikle bir alakaları yoktur. Boş düşüncelerdir. Boşa koşan da boşuna yorulur ve boşu boşuna. Kendinizi boş yere yormayın.

Sizi en çabuk korku, ihmal şüphe ve birbirinizi iyi tanımamak yıkar: Yıkılmadım ayaktayım demeliyiz. Neden morallerimizi bozalım da bir anda karamsar düşünceleri esiri olalım, neden? Huzura giden yol iyiliklerden ve sevgilerden geçer. Huzur apaçık bir nur gibi dururken hayatlarımızda, neden huzuru tepelim de karamsar düşüncelerin esiri olalım ki? İhmallerimiz ve olumsuz diyebileceğimiz şüphelerimizin de korku gibi etkileri var. Gelecek yazılarımızda onlara da gireceğiz. Güçlü olun. Her an her sorununuzu aşabilecek güce sahip olduğunuzu bilin. Bizleri Sevgisinden Yaratan, hiç kimseye taşıyamayacağı yükü yüklemez. Bir başkasının başına gelen zor bir durumu kendiniz için düşüncelerinizde kurgulamayın. O taşıyabileceği ve onun hayatında ona fayda getireceği için, o zor durumu yaşamıştır. Zaman içerisinde takip edebilirseniz gerçekten ona olan hayrı belki görebilir şahit olabilirsiniz. Başınıza gelen en olumsuz durumda bile bunu benim yaşamamda mutlak hayrıma olan bir şeyler var. O En Yüce Olan, boş yere bana bunu vermedi mutlak bir hayrıma olan var diye düşünürseniz zaman içinde bunu mutlaka görecek, şahit olacaksınız. Elbet insan gelişen bu tatsız olaylarda, bir miktar üzülebilir, kaygılana bilir, sıkılabilir. Fakat hiç bunları abartmamak gereklidir. Aslında her şeyi bir tevekkülle karşılayabilmeliyiz. Bu da bir olgunluk getirir insana.

Vaktiyle adamın birinin çok güzel al yeleli bir atı varmış. Atın güzelliğinin methi her yanı sarmış. Söz padişahın da kulağına gelince Padişah adama bir teklifte bulunmuş. “Al sana 1000 altın bu atı bana sat.” Adam atını, evladını sevdiği gibi severmiş. Satmak istememiş atını. Ahali: “Akıllım sen 1000 altın kazanacakken hiç akıllıca bir iş yapmadın. Bir ata karşı 1000 altın kazanacaktın, hangi işte bu altını kazanmak için şimdi kim bilir ne kadar çok çalışmak zorunda kalacaksın.” deyince. “Ben memnunum halimden varsın altınım olmasın sevdiğim benimle kalsın.” demiş. Bir zaman sonra at kaçmış kayıplara karışmış. Ahali “Bak şimdi atta kaçtı, 1000 altından da oldun.” deyince, adam: “Vardır elbet bir hayır, ben halimden memnunum, Mevla görelim neyler, neylerse güzel eyler.” demiş. Gerçekten de bir zaman sonra at geri dönmüş, hem de ne dönüş arkasında bir sürü yabani atla. Ahali “İyi ki satmamışsın atını, bak kocaman bir at sürün oldu, artık çok daha fazla zenginsin.” deyince, adam şükretmekle yetinmiş. Oğlu başlamış yabani atları tek tek evcilleştirmeye. Bu işi yaparken bir gün atlardan birinden düşüp bacağını kırmış, sakatlanmış. Ahali: “Sen çok kısmetsizsin bak görüyor musun bu defada oğlun sakatlandı, sen ne şanssız adamsın.” deyince, adamcağız yine bu durumu tevekkülle karşılamış ve “Vardır elbet O’nun bir bildiği” demekle yetinmiş. O sıralar bir savaş patlak vermiş ve padişah tüm köylerdeki delikanlıları asker olarak toplatmaya başlamış. Adamın köyüne gelen toplayıcılar bakmışlar ki gencin ayağı sakat bir tek onu almamışlar tüm gençleri toplayıp köyden götürmüşler. Ahali bu defa da “ Sen ne şanslı bir adamsın senin oğlun savaşa gitmekten kurtuldu, inşallah bizim gençler sağ salim gelir.” demişler. Adam yine şükretmekle yetinmiş. Her şer gibi gözüken olayda bizlerin göremediği, bilemediği kim bilir ne hayırlar gizlidir. Yeter ki biz kendi aklımızla şerri seçmeyelim. Kendi yaşam yollarımızı yokuş etmeyelim.

Daha bu konuda söylenecek pek çok şey var.  Merak ediyorsanız bir sonraki bölümü bekleyin.

Hep Sevgiyle Kalın…

Uzman Psikolog

Ali Rıza Tanaltay

9 Comments

  1. Pingback:ground beef keto recipes

  2. Pingback:batmanapollo.ru

  3. Pingback:Slovo pacana 6 seriya

  4. Pingback:Link

  5. Pingback:psy

  6. Pingback:film

  7. Pingback:000

  8. Pingback:Tucker Carlson - Vladimir Putin

  9. Pingback:batman apollo batmanapollo.ru

Comments are closed.

START TYPING AND PRESS ENTER TO SEARCH